18 Mart 2012 Pazar

Seviyorum İstanbul!

         Bir kuru toprak, iki yudum hava, rastgele alınan üç beş nefes, gerçekten yaşadığı yere benzer mi herkes? Sevgili bir şairin mendilinde kan sesleri, benim kulaklarımda İstanbul'un martı sesleri. Bir iniyorlar suya, bir kanatlanıyorlar. İstanbul burası evet, ölü toprağı serpilmemiş, taşı toprağı altın olan İstanbul. Herkes ekmek derdinde, karın doyurma çabası peşinde, martılar bile... 


         İnsan gerçekten yaşadığı yere benziyorsa eğer, Hoğaç'ın eteklerinde yaşayan çemen kokmaz mı? Doludizgin fışkıran bereketli pınarlar gibi cömert olmaz mı? Yama Dağı'nda yaşayan güneşin koyu kızıllığından tenini almaz mı? Hemşin'de yaşayan yeşile sevdalanmaz mı? Ya Kadirli'nin Vavaylı'sında açan nergisler gibi narin olmaz mı genç kızları? Olur... İnsan gerçekten yaşadığı yere benzemezse hiç olur. O yerin havasını, suyunu, iklimini bünyesinde taşımazsa yok olur. Velhasıl insanlar doğar, yaşar, ölür ve bazıları yirmi yaşında ölmüş olsa da seksen yaşında gömülür.

          Peki, İstanbul'da yaşayan nasıldır? Kimselere yar olmayıp bir tek Fatih'e öptürdü alnından. Dokunmasına izin vermedi yarın üstüne, ağyarın elini. İstanbul güzeller güzeli körpecik bir genç kız gibi süzüldükçe süzüldü, uğruna ne canlar öldü de kanlar döküldü. Hem çok güzeldi, hem çok tehlikeli. Yani şimdi böyle midir İstanbul'da yaşayanlar? Hem güzel hem de tehlikeli midir? Nazlı gülüşüyle çağırır da hırçın dalgasıyla boğar mı insanı?

         Tıklım tıklım binilen bir belediye otobüsü, sıcak, kalabalık ve en az bir saat sürek balık istifi yolculuk. Birbirinden şikayetçi söylenmeye başlayan insanlar, şoför hepsinden ayrı trafikle cebelleşmekte, dilinde yutkunmak zorunda kaldığı küfürler. Zor güç, bazen de kazalı belalı biter yolculuk. İnersin otobüsten toprağa basarsın aynı toprak, yukarı bakarsın aynı gökyüzü. Sonra iner Çengelköy'e güneşin batışını izlersin, işte o zaman hava da toprak da farklılaşıverir birden. Kadıköy'den bir vapura binersin, mis gibi deniz havası getirir saçlarını dağıtan rüzgar. Deniz dalgalandıkça yüreğin de dalgalanır. Bir hiddetlenir duyguların, cesaret bulursun, bir dinginleşir, uysallaşır her şeyi unutursun. Ayakların yerden kesiliverir. Ortaköy'de içtiğin bir bardak çay, alır da götürür seni maziye. aBir derin yarayı açıverir belki de.İlk sevgili,ilk ayrılık,ilk gözyaşı,ilk kaybediş...Bütün bu ilklerle atarsın kendini sarı ışıkların beşiği, kalabalık yalnızlıkların içine,İstiklal Caddesi'ne. Amaçsızca yürüye bileceğin yerlerden biridir burası da. Kendini attın mı bir kez kalabalığın kollarına, o zaten götürür seni gittiği yere. Ne soran olur sana istikametini, ne de bir tanıyan. Binlerce yabancı yüz, hepsinde İstanbul izleri...

          İstanbul'da yaşamaktan daha güzeli, İstanbul'u yaşamaktır aslında. Deniziyle, tuzuyla, midye dolmasıyla yaşamak. . . Bir kez ayak basan kopamıyor senden. Adımlarını saymayanı atıyorsun uçurumdan. Tabiri caizse feleğini şaşırıyor insan. Karanlık yüzüne, varoş semtlerine benzetiyorsun. Korkutucu ve sahipsiz. Tüm iyi niyetleriyle sana koşar adım geleni ise basıyorsun bağrına. Öpüyor gözlerinden boğazın iyi yakası dudakların. Bütün güzelliğini, ihtişamını paylaşıyorsun çıkarsızca. Düşünüyorum da bu yazılan tarih, bu anlatılan hikayeler, efsaneler az bile sana.

    Üsküdar'da kayaların üzerine oturup Kız Kulesi'ni izlemek bile yeter insana. Bakıp anımsarken bu genç kızın hikâyesini, âşık olmak isteyişleri olursun birden. Eğer İstanbul yaşanacaksa, tek bir yürekle yaşanmamalı. Birbirine bağlı iki yürek daha güzel yakışmaz mı? Kemerburgaz gibi coşturmaz mı gönlünü? Ben İstanbul'da yaşayıp, İstanbul gibi birini sevebilen insanlara hayranım. Yaşadıkları şehrin hakkını verebiliyorlar. Denize anlatıp aşklarını temizliyorlar kirlenmiş Marmara'yı.

       Hayata, insanlara, yıllara hatta şehirlere rağmen sevebiliyor olmak güzel şey. İstanbul'da yaşamıyor, hatta kısa süreli ziyaretler dışında hiç yaşamamış olsam da vazodaki gülü kurumaya, mektupları hep kapanan valizime bıraktım. Haydi, topla saçlarını Kız Kulesi, değmesin saçlarına rüzgâr. Ben de seviyorum İstanbul! Seviyorum, saçlarından Boğazı'na kadar!




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder